Psikanaliz, ruhsal bir yolculuktur. Bir disiplin olarak doğuşu Viyana’lı doktor Sigmund Freud tarafından gerçekleştirilmiştir. Sigmund Freud, 1890’dan 1939’daki ölümüne kadar psikanaliz üzerine kuramsal ve teknik çalışmalarını sürdürmüştür.
Psikanalitik Psikoterapi’nin ilk öncelikli kuralı serbest çağrışımdır. “Aklınıza ilk gelenleri, hiçbir seçme ve engellemeye tabi tutmadan söyleyin lütfen.” diye başlanır seansa. Danışan düşündüğü şeyleri, atlamadan, seçmeden, kendisine gülünç, komik, önemsiz, hatta rahatsız edici gelse de söylemelidir. Danışan yalnızca konuşacaktır. Bu iki kişi arasında olan, yani terapist ve danışan arasında oluşan bu ilişkinin aynı zamanda bir dil ilişkisi olduğunu söylemekte mümkündür. Psikanalitik süreci olanaklı kılanın da dil olduğunu söyleyebiliriz böylelikle. Serbest çağrışım, dediğimiz bu kuralla birlikte, her şeyin söylenmesinin istenmesi, elbette danışanı –bir zamanlar her şeyi söyleyebildiği bir döneme- yani çocukluğuna davet etmek değil midir? Terapist ve danışan bu çağrışımlarda ortaya çıkanlar üzerine birlikte çalışırlar. Bu işleyiş en genel anlamıyla yorumlama çalışmasıdır.
Psikanalitik Psikoterapi de ilk seansta oluşturulacak olan psikanalitik çerçeve önemlidir. Seanslar, genellikle haftada 1 -2 kere, çoğunlukla belirlenen sabit bir gün ve saatte, 45 dakika şeklinde gerçekleşir. Seansların belirlenen sabitlikte yapılıyor oluşu önemlidir. Psikanalitik çerçeve basit bir düzenleme değildir. Kapsayıcı, sınırlayıcı, simgeleştirici işlevlere sahip olması gerekir.
Psikanalizin ön gördüğü ruhsallık modelinde, insan zihni; bilinç, ön bilinç ve bilinçdışı katmanlardan oluşur. Ruhsal sorunların önemli bir kısmı bilinçdışında bulunan çatışmalardan kaynaklanır. Seansların belirlenen düzen ve sabitlikte yapılıyor oluşu, bilinçdışının kendisini ifade etmesine imkan sağlar, bu yüzden devamlılık terapinin verimliliği için önemlidir. Kendini ifade etmeye başlayan danışan, terapistin yorumlarının yardımı ile bilinçdışında tuttuklarına (özellikle çatışmalarına) ve bunun sorunlarıyla olan bağlantısına karşı içgörü kazanmaya başlar. Psikanalitik Psikoterapi kısa süreli bir terapi değildir. Gabbarda, psikanalitik bir çalışmanın bir bitiş noktası olmadığını ifade etse de, bahsedilen içgörünün kazanabilmesi için 6 aydan uzun sürmesi gerektiğini ifade eder.
Psikanalitik Psikoterapide bir başka önem arz eden konu danışanın gördüğü rüyalardır. Rüyalar, içsel çatışmaları ve bilinçdışının kendini semboller üzerinden ifade bulmasına olanak sağlar. Freud’a göre rüyalar, zihnin bilinçdışına ulaşan yoludur. Rüyalar çağrışımlar aracılığıyla, danışanın saklı kalmış arzularına ve kaygılarına ulaşmayı başarır.
Psikanalitik Psikoterapi, Psikanaliz kuramdan beslenerek yapılan bir uygulamadır. Ancak Psikanaliz kadar yoğun değildir. Hasta ile divanda değil, yüz yüze çalışılır.
Serge Tisseron psikanaliz çalışmasını şöyle ifade etmiştir: “Psikanaliz bir anlamda ruhsal yolculuktur. Her şeyden önce, kişinin kendisiyle buluşacağı bir yolculuk fırsatıdır. Bu yolda ilerledikçe, kişi kendi öyküsüne dair daha belirgin bir tasarıma ulaşırken, bir yandan da karşılaştığı yeni zorluklara daha kolay göğüs germeyi başarır. Geçmişe dair kaygılarını kabullenmeyi öğrenirken, bugüne ait olanları eskilerle karıştırma riskini azaltmış olur. “
Yararlandığım Kaynaklar
-Parman, T. (2002) Psikanalizi Yazmak, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
-Tisseron, S. (2018) Empatik Bir Analizden Kesitler, İstanbul: Bağlam Yayıncılık.
-Gabbard, G. Psychodynamic Psychiatry in Clinical Practise.
-İstanbul Psikanaliz Eğitim, araştırma ve Geliştirme Derneği, Psikanaliz Nedir? (2015) www.psikeistanbul.org/psikanaliz-nedir/
-Freud, S. (1996) Düşlerin Yorumu, İstanbul: Payel Yayıncılık
-Freud, S. Ruh Çözümlemelerine Giriş Konferansları
-Akot, B. Freud’un Rüya Yorum Metodu.